11 Şubat 2011 Cuma

Benim özgürlük anlayışım sabahlara kadar içip içip taşkınlık yapmak değil,
Benim özgürlük anlayışım etrafımda kimse yokmuşçasına içimden geldiği gibi davranmak değil,
Benim özgürlük anlayışım anne babama karşı gelmek, asi kızı oynamak değil,
Benim özgürlük anlayışım sorumluluklarımdan kaçmak değil,

Sanırım
Benim özgürlük anlayışım
Dilediğim yere seyahat etmek.

Ve büyük bir hayal eklentili versiyonu var ki,
Yelkenliye atlayıp uzaklara gitmek.

The World Is Mine

En çok ben bilirim der; bizden bilgilisini gördük mü pusar kalırız,
En güzel kendimizin giyindiğini düşünür; moda ikonası gördük mü dibimizi düşürürüz,
En çok yer ben gördüm der; 7 kıtayı yalayıp yutmuş biriyle karşılaştık mı salyamızı akıtırız,
The world is mine der; yok öyle bi dünya hacı diye cevap aldık mı göt oluruz.

Benimki de aynı hesap. Bundan 7 ay öncesine kadar ne hayallerim vardı.
Barcelona'yı görücektim,
Aaa In Bruges Brugge'da mı çekilmiş? Hemen uçağa atlayıp oraya gidicektim,
Stockholm'ü görüp hacı olucak, belki denk gelirse Mando Diao'yu izliycektim,
Eiffel'de benim de bir fotoğrafım olucaktı,
İtalya'yı yalayıp yutucaktım,
Sardunyamın bahçelerinde koşuşturucak, çimenlerinde yuvarlanıcak, berrak denizinde yüzüp, tuzlu tuzlu güneşlenicektim.

Amerika mı? Batsındı.
Uzak Doğu mu? Çok pislerdi.
Afrika mı? Salgın vardı.
Güney Amerika mı? Bana çok uzaktı.

E şimdi düşünüyorum da, Avrupa means nothing to me falan.
Belki en büyük hayalimdi. Diğer kıtalar benim için lölölöydü, görmesem de olurdu, pisti kakaydı.
Ama insanız ya, istediğimiz bir şey gerçekleşti mi artık onun hiç mi hiç önemi kalmaz.
Başka keşifler, başka yollar ararız kendimize.

İşte ben de o mantıkla daha çok gezmek istiyorum!
Peru'da İnka kalıntılarını görmek,
Güney Kore köylerinde kaybolmak,
Hindistan'da cenaze töreni izlemek,
Afrika'da yerli halkın yaşamına tanık olmak,
Gezmek istiyorum ulaan.

Çünkü anladım ki farklı yerlere gidince bende şöyle oluyor;
Köpeğini gezdiren yaşlı bir teyze görüp onu izlemeye başlıyorum,
Bir kilise görüp 3 gece onu düşünüyorum,
Metroda canlı müziğe denk gelip, o atmosferi yaşıyorum uzunca bir süre,
Ya da alışveriş yapıyorum bol bol.. Şu bunun için, şu şunun için, bunlar da fazla ama kendim için.
Yeni insanlarla tanışıyorum, yeni kültürler öğreniyorum.

Yenilen kazıklar, söylenen yalanlar, eski hatalar bir bir unutuluyor,
Geriye sadece ahah ne salak günlermiş tebessümü kalıyor.

Belki de bu yüzden, işte bu yüzden, enternasyonelleşmeye devam.
Çünkü ancak ve ancak böyle mutlu olabilirim.

15 Eylül'den sonraki hayatıma üzerine koya koya (başka bir deyişle üzerine geze geze) tam gaz devam edicem. Ahhanda buraya yazıyorum.